ZONGULDAK
- Anne
yeşille mavi kesişince su yeşili mi olur?
- Hayır
tatlım, gökkuşağı olur!
Kaç farklı renkte görebilirsiniz denizi? Bir bakalım…
Güneşli bir yaz gününde ağaçların aksi düşmüşse, yeşil.
Poyrazdan hemen sonra, yeni sakinleşmişse, açık mavi. Soğuk bir Aralık
akşamında lacivert. Yağmurdan hemen sonra gökkuşağı vurmuşsa, rengarenk!
İşte Zonguldak…
Hani haftasonu Amasra’da bir balık kaçamağı yapılır, yaz
başlarında Ereğli’de çilek yenir de festival tadında, neden Zonguldak’a
uğranmaz? Çünkü merak uyandırmaz. Öyle mi?
Oysa sadece limanı değil bütün evleri aydınlatan kocaman
deniz feneriyle, eski Fransız evleriyle, yokuşları, gizli merdivenleriyle,
kendine has is kokusu ve şahsına münhasır insanlarıyla görülmeye değer bir şehirdir
Zonguldak.
- Anne
kömür burdan mı çıkıyor gerçekten?
- Hayır
tatlım, daha derinden…
Yeni yeni de doğalgaz gelmişken, simsiyah bir şehir
sanılmasın sakın! Fakat, kömür uğruna kaybı da çoktur Zonguldak’ın. Liman
arkasına geçerken kocaman bir anıt görürsünüz, üzerinde ne çok isim… İşte
kömürün Zonguldak’da da çıkarıldığının bir ispatı, acı bedelidir o.
Liman arkası; yani gerçekten limana tersinden baktığınız
yer. İşte burası denizi, kokusunu, dalgaları ve köpükleriyle beraber en
yakından içinize çekebileceğiniz muhteşem mekan. Hemen köşesinde küçücük salaş
bir köfteci vardır ki deniz kokusu acıktırmışken, dünyanın en lezzetli
yemeğidir! Arkanızı dönseniz gemiler, bir daha dönseniz uçsuz bucaksız deniz;
sanki okyanus!
İlkokulda öğretildik ya Karadeniz’de dağların denize paralel
uzandığını; işte bundandır denizle ağaç arasında tırmanacak bir sürü güzel
kayalık olması… Fener’deki falezlere gidin, üstüne çıkın, denize inmeye, yukarı
çıkmaya çalışın. Üzerinde balık tutanlara, öpüşenlere, sessiz sedasız
düşünenlere selam verin, gülümseyin!
Yolları ağaçlar gölgeler. Fener’de, Fransızların yaşadığı
dönemlerden kalma şirin Fransız evleri vardır. Babamın anlattığına göre, cumhuriyetin
ilk yıllarında, ülkede henüz güzel hoteller, konukevleri yokken, yurtdışından
gelen önemli misafirler Zonguldak’a getirilir, bu evlerde, Fransızlardan kalma misafirhanelerde
ağırlanırmış. Zamanında maden ocakları Fransızlar tarafından işletilmiş ve
Fransızlar kendileri için bir tenis kortu da inşa etmişler. Zonguldak’ın tenis kortuyla tanışması böyle başlayıp
devam etmiş. Ağaçların içindeki şahane tenis kortu, hala oldukça güzel,
serin ve keyifli bir yerdir. Uğrayın, belki turnuvalara denk gelirsiniz!
Akşam olmuşsa ve artık rakı saati yaklaştıysa, yine korta
yakın Memurlar ya da Doktorlar Cemiyetlerine gidebilir, veya soluğu
Zonguldak’ın en eski eğlence mekanlarından biri olan Deniz Klübü’nde
alabilirsiniz. Ne düğünler, mezuniyetler, ne davetler görmüştür bu klüp…
Hepsinin yemekleri de mezeleri de güzeldir. Deniz şimdi ne renk mi? 1. kadehte
lacivert, son kadehte buz mavisi. Sabah oldu!
Şimdi tekrar bakalım; Fener’de ağaçların içinde ve denizin
üzerinde bir tur atarak, mekanlarda mehtaba dalarak, döne döne yokuş aşağı
kendinizi bırakıyorsunuz, liman arkasından geçiyorsunuz ve çarşı.
Burda da sahilden yürüdüğünüzde, kaç yılından beri hizmet
verdiği bilinmez küçük salaş sahil kafeyi göreceksiniz. Orda çok oyunlar
tasarlanmış, kitaplar okunmuş, derin mevzular tartışılmıştır. Saygıdandır, bir
çayını için. Hemen yanında küçük balıkçıları da göreceksiniz, mevsimiyse
mutlaka hamsi, istavrit veya mezgit yiyin. Çarşı içinde, yine eskiden
Fransızların tiyatro salonu olarak kullandıkları eski sinema salonunu
görebilirsiniz. Küçük çarşının dar sokaklarını gezebilir, İstanbul Pastanesi ve
Milka’da (benim favorim ayçöreği!) muhteşem tatlılar yemek için mola
verebilirsiniz. Şehrin en eski kebapçılarından olan Çatı Kebap’da Zonguldak’a
has muhtemelen de uydurma ama inanılmaz lezzetli soslu kebabı denemelisiniz!
Şimdi şehrin diğer tarafına doğru ilerliyorsunuz, Kozlu
tarafına. Burda da yine ağaçlarla çevrili deniz ve uzun sahiller. Kafeleri, alışveriş merkezini ve Dedeman
Oteli geçip ilerlemeye devam ettiğinizde, Kozlu’ya ve yüzmeye yaklaşıyorsunuz.
Daha da ileride, şirin plajlar Değirmenağzı ve Ilıksu ile ağaçların gölgesinde,
dağların arasında yüzme, güneşlenme keyfi!
Şehre gelmişken Gökgöl Mağarasını da ziyaret ederek bu doğal
oluşum ve efsaneleri hakkında aydınlanın.
Çizdiğim güzergahta, yeni başlayanlar için çok fazla
merdiven bulunmamaktadır. Ama yolunuzu şaşırmanız, kaç yokuş kaç merdivene mal
olur, bilinmez.
- Anne, burda
heryer deniz mi?
- Evet
tatlım, Zonguldak içimizdeki yeşil kocaman deniz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder