18 Eylül 2015 Cuma

YEŞİLLE MAVİ KESİŞİNCE GÖKKUŞAĞI

ZONGULDAK

-           Anne yeşille mavi kesişince su yeşili mi olur?
-           Hayır tatlım, gökkuşağı olur!

Kaç farklı renkte görebilirsiniz denizi? Bir bakalım…
Güneşli bir yaz gününde ağaçların aksi düşmüşse, yeşil. Poyrazdan hemen sonra, yeni sakinleşmişse, açık mavi. Soğuk bir Aralık akşamında lacivert. Yağmurdan hemen sonra gökkuşağı vurmuşsa, rengarenk!

İşte Zonguldak…

Hani haftasonu Amasra’da bir balık kaçamağı yapılır, yaz başlarında Ereğli’de çilek yenir de festival tadında, neden Zonguldak’a uğranmaz? Çünkü merak uyandırmaz. Öyle mi?

Oysa sadece limanı değil bütün evleri aydınlatan kocaman deniz feneriyle, eski Fransız evleriyle, yokuşları, gizli merdivenleriyle, kendine has is kokusu ve şahsına münhasır insanlarıyla görülmeye değer bir şehirdir Zonguldak.

-           Anne kömür burdan mı çıkıyor gerçekten?
-           Hayır tatlım, daha derinden…

Yeni yeni de doğalgaz gelmişken, simsiyah bir şehir sanılmasın sakın! Fakat, kömür uğruna kaybı da çoktur Zonguldak’ın. Liman arkasına geçerken kocaman bir anıt görürsünüz, üzerinde ne çok isim… İşte kömürün Zonguldak’da da çıkarıldığının bir ispatı, acı bedelidir o.

Liman arkası; yani gerçekten limana tersinden baktığınız yer. İşte burası denizi, kokusunu, dalgaları ve köpükleriyle beraber en yakından içinize çekebileceğiniz muhteşem mekan. Hemen köşesinde küçücük salaş bir köfteci vardır ki deniz kokusu acıktırmışken, dünyanın en lezzetli yemeğidir! Arkanızı dönseniz gemiler, bir daha dönseniz uçsuz bucaksız deniz; sanki okyanus!

İlkokulda öğretildik ya Karadeniz’de dağların denize paralel uzandığını; işte bundandır denizle ağaç arasında tırmanacak bir sürü güzel kayalık olması… Fener’deki falezlere gidin, üstüne çıkın, denize inmeye, yukarı çıkmaya çalışın. Üzerinde balık tutanlara, öpüşenlere, sessiz sedasız düşünenlere selam verin, gülümseyin!

Yolları ağaçlar gölgeler. Fener’de, Fransızların yaşadığı dönemlerden kalma şirin Fransız evleri vardır. Babamın anlattığına göre, cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkede henüz güzel hoteller, konukevleri yokken, yurtdışından gelen önemli misafirler Zonguldak’a getirilir, bu evlerde, Fransızlardan kalma misafirhanelerde ağırlanırmış. Zamanında maden ocakları Fransızlar tarafından işletilmiş ve Fransızlar kendileri için bir tenis kortu da inşa etmişler. Zonguldak’ın tenis kortuyla tanışması böyle başlayıp devam etmiş. Ağaçların içindeki şahane tenis kortu, hala oldukça güzel, serin ve keyifli bir yerdir. Uğrayın, belki turnuvalara denk gelirsiniz!

Akşam olmuşsa ve artık rakı saati yaklaştıysa, yine korta yakın Memurlar ya da Doktorlar Cemiyetlerine gidebilir, veya soluğu Zonguldak’ın en eski eğlence mekanlarından biri olan Deniz Klübü’nde alabilirsiniz. Ne düğünler, mezuniyetler, ne davetler görmüştür bu klüp… Hepsinin yemekleri de mezeleri de güzeldir. Deniz şimdi ne renk mi? 1. kadehte lacivert, son kadehte buz mavisi. Sabah oldu!

Şimdi tekrar bakalım; Fener’de ağaçların içinde ve denizin üzerinde bir tur atarak, mekanlarda mehtaba dalarak, döne döne yokuş aşağı kendinizi bırakıyorsunuz, liman arkasından geçiyorsunuz ve çarşı.

Burda da sahilden yürüdüğünüzde, kaç yılından beri hizmet verdiği bilinmez küçük salaş sahil kafeyi göreceksiniz. Orda çok oyunlar tasarlanmış, kitaplar okunmuş, derin mevzular tartışılmıştır. Saygıdandır, bir çayını için. Hemen yanında küçük balıkçıları da göreceksiniz, mevsimiyse mutlaka hamsi, istavrit veya mezgit yiyin. Çarşı içinde, yine eskiden Fransızların tiyatro salonu olarak kullandıkları eski sinema salonunu görebilirsiniz. Küçük çarşının dar sokaklarını gezebilir, İstanbul Pastanesi ve Milka’da (benim favorim ayçöreği!) muhteşem tatlılar yemek için mola verebilirsiniz. Şehrin en eski kebapçılarından olan Çatı Kebap’da Zonguldak’a has muhtemelen de uydurma ama inanılmaz lezzetli soslu kebabı denemelisiniz!

Şimdi şehrin diğer tarafına doğru ilerliyorsunuz, Kozlu tarafına. Burda da yine ağaçlarla çevrili deniz ve uzun sahiller.  Kafeleri, alışveriş merkezini ve Dedeman Oteli geçip ilerlemeye devam ettiğinizde, Kozlu’ya ve yüzmeye yaklaşıyorsunuz. Daha da ileride, şirin plajlar Değirmenağzı ve Ilıksu ile ağaçların gölgesinde, dağların arasında yüzme, güneşlenme keyfi!

Şehre gelmişken Gökgöl Mağarasını da ziyaret ederek bu doğal oluşum ve efsaneleri hakkında aydınlanın.

Çizdiğim güzergahta, yeni başlayanlar için çok fazla merdiven bulunmamaktadır. Ama yolunuzu şaşırmanız, kaç yokuş kaç merdivene mal olur, bilinmez.

-           Anne, burda heryer deniz mi?
-           Evet tatlım, Zonguldak içimizdeki yeşil kocaman deniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 4.0 International License. Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.