KOSTA RİKA
Bugün duyduklarımı yazmalıyım. Yerlilerin katledildiği,
asimile edildiği, her milletten insanın yıllarca köle olarak alınıp satıldığı,
çalıştırıldığı bu topraklarda işçi kelimesinin
arkasına sığınarak devam eden köleliği (birçok ülkede olduğundan farksız),
eğitimsizliği ve beraberindeki şiddeti, güvensizliği anlatmalıyım.
Türkiye nerede, Kosta
Rika nerede ve vicdan nerede?.. Her yerde oyunlar
büyük ve yazmak zor.
Kosta Rika, ABD
ve Kanada arasında yapılan TLC anlaşmasıyla (Tratado de Libre Comercio), ülke
ABD ve Kanada’nın yönettiği koca bir şirket haline gelir; halk ise köle. Bu anlaşma en basit haliyle, Kosta
Rika’yı serbest ticaret bölgesi yapıyor. Ülkede yaşayan (çoğunluğunu üniversite
öğrencilerinin oluşturduğu) eğitimli azınlık, anlaşmanın kabul edilemez
olduğunu, yerli üreticilerin diğer ülkelerle rekabet şansı olmadığını, ülkenin
doğal kaynaklarına zarar geleceğini, insanların işsiz kalacağını söyleyerek
karşı çıkıyor. Ve böylece protestolar başlıyor. Halkın sokaklara dökülmesi ve
hükümet karşıtı eylemler, hükümeti referanduma zorluyor! Referandum, gerçekte
3. Dünya ülkelerinde uygulanması oldukça anlamsız olan, halka kendi seçimini
yaptığını zannettiren bir oyundur. Öyle ki görsel ve yazılı basın bu seçim
kampanyasına hükümet lehine destek veriyor. (Sanırım bu gibi ülkelerde bu hep
böyle, başka türlüsü olamıyor!) Katolik kilisesi pazar günlerini bu işe
ayırıyor ve insanları evet demeye çağırıyor. (Katoliklerin yıllardır bitmeyen
misyonerliği!) Ülkenin kıyı kesimleri halihazırda eğitimsizken ve devlet buna
hoşgörüyle (!) göz yumarken, şiddeti ve karışıklığı bozmadan bu bölgelere
ziyaretler yapıyor. Halk çeşitli vaatler ve hediyelerle evet oyu için ikna ediliyor. Bu hediyelerden birinin halka alkol
almak olduğu söylendi bana. Bir/birkaç biraya evet diyen insanlar için oy kullanmayı kolaylaştıracak otobüs
hizmetleri de mevcut! Bu size de birşeyler çağrıştırmıyor mu?
Ve propagandalar
meyvesini veriyor; halk özgür
iradesiyle evet diyor! Ardından da muz çiftliklerini, ananas bahçelerini komik
rakamlara bu yabancılara kiralamaya ve satmaya başlıyorlar. Artık, bir zamanlar
kendilerine, daha önceleri de atalarına ait olan bu muz çiftliklerinde işçiler!
İşçi demek de çok yerinde olmayabilir çünkü devletin yayınladığı istatistiklere
göre, ücret skalasının en altında bu muz işçileri kalıyor. Yani rakamlar öyle
boyutlarda ki insancıl olmasa da nispeten normal bir hayat yaşayabilmeleri için
bütün ailenin muz toplaması gerekiyor! Hem de hiç durmadan...
Ananasda ise
konuya başka bir boyut daha ekleniyor. Ananasın yetişmesi oldukça uzun zaman
alıyor. Meyvelerin yeni sahiplerinin ise bunu bekleyecek zamanı yok! Bu nedenle
çeşitli kimyasallar kullanarak bu süreyi kısaltıyorlar. Bu kimyasallar ananas
işçilerine zarar veriyor. Daha önceleri, ananas toplandıktan sonra ardında
kalan artıklardan, köklerinden çay yapan, ananasın arkasında bıraktıklarını
kaynatarak suyunda pirinç pişiren (ananas suyunda pişirilmiş pirinçler,
balıklar...) halk, artık ananasa güvenemez oluyor! Bu bölüm kapanırken, yerli
üreticilerin de rekabet şansının sıfıra yaklaştığı belirtilebilir.
Colorado bölgesi,
meyve bahçeleri için savaş vererek kazanan tek bölge! Bu bölgede hala organik
tarım yapılıyor. Buradan gelen ürünlerle az sayıdaki diğer yerli üreticilerin
ürünleri, çeşitli pazarlarda satılıyor. Bu pazarlardan San Jose’de de bulunuyor
ancak rakamlar dünyanın her yerindeki organik meyve-sebze rakamlarında olduğu
gibi bir miktar daha yüksek. Sahi neden organik ve doğal beslenemiyoruz biz?
Muz ve ananasın
yanında, bir de altın çıkarmaya çalışan Kanadalı bir şirket var. Kristof
Kolomb’un ilk kez Kosta Rika’dan karaya çıkarak Amerika’yı keşfetmesiyle
başlıyor bu toprakların altın çilesi aslında... Ne hazin ki o günden beri aynı
yerde altın çıkarmanın kavgasında insanlar... Bergama’nın yağmur ormanları
versiyonu ve detaylarını aşağıdan okuyarak bir fikir edinebilirsiniz.
Elbette tüm
bunlar, detaylı araştırılarak yazılması gereken konular ancak ben sadece
duyduklarımı paylaşıyorum. Bu konuşma ise şöyle bir diyalog ile başlıyor:
-
Puerto Viejo’ya kadar gitmişken Limon’a da gitmek istedim; çünkü sadece 55 km uzaklıkta. Ancak o
bölge çok tehlikeli diyorlar, kimse de gitmek istemiyor. Öyle mi gerçekten?
-
Öyle
denilebilir. Orada hükümetin de görmezden geldiği hayatlar yaşanıyor. Halk
işsiz ve fakir. Bölge sahil şeridi olması nedeniyle turistik olabilir ama ancak
otelin ya da restoranın olursa geçinebilirsin. Bunlar için de yerli halkın
parası yok. Dışardan yabancılar gelip açıyorlar, yerli halk ise sadece düşük
ücretlerle çalışabiliyor. Çocuklar okula gitmeyi bırakıyor. Çeşitli çeteler
kuruyor ya da mevcutlara katılıyorlar. Bu bölgelerden insanlar ancak San Jose
gibi büyük şehirlere gelirlerse iş bulup çalışabiliyorlar fakat bunun için de
pek bir eğitimleri yok. Zaten devlet San Jose’yi kalabalıklaştırmak istemiyor.
Bu ve başka birçok nedenle orada devam etmekte olan hayata ses çıkarmıyor.
Zaten TLC kabulü döneminde de onlardan oy aldı......
Bugün, Puerto
Viaje’ye giderken yol boyunca gördüğüm meyve bahçelerinin bu ülkeye ait
olmadığını öğrendim. Ama senaryo yağmur ormanlarında da geçse, tanıdık gelmiyor
mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder