27 Nisan 2015 Pazartesi

ANANAS CUMHURİYETİ VE MUZ KRALLIĞI

KOSTA RİKA

Bugün duyduklarımı yazmalıyım. Yerlilerin katledildiği, asimile edildiği, her milletten insanın yıllarca köle olarak alınıp satıldığı, çalıştırıldığı bu topraklarda işçi kelimesinin arkasına sığınarak devam eden köleliği (birçok ülkede olduğundan farksız), eğitimsizliği ve beraberindeki şiddeti, güvensizliği anlatmalıyım.

Türkiye nerede, Kosta Rika nerede ve vicdan nerede?.. Her yerde oyunlar büyük ve yazmak zor.

Kosta Rika, ABD ve Kanada arasında yapılan TLC anlaşmasıyla (Tratado de Libre Comercio), ülke ABD ve Kanada’nın yönettiği koca bir şirket haline gelir; halk ise köle. Bu anlaşma en basit haliyle, Kosta Rika’yı serbest ticaret bölgesi yapıyor. Ülkede yaşayan (çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu) eğitimli azınlık, anlaşmanın kabul edilemez olduğunu, yerli üreticilerin diğer ülkelerle rekabet şansı olmadığını, ülkenin doğal kaynaklarına zarar geleceğini, insanların işsiz kalacağını söyleyerek karşı çıkıyor. Ve böylece protestolar başlıyor. Halkın sokaklara dökülmesi ve hükümet karşıtı eylemler, hükümeti referanduma zorluyor! Referandum, gerçekte 3. Dünya ülkelerinde uygulanması oldukça anlamsız olan, halka kendi seçimini yaptığını zannettiren bir oyundur. Öyle ki görsel ve yazılı basın bu seçim kampanyasına hükümet lehine destek veriyor. (Sanırım bu gibi ülkelerde bu hep böyle, başka türlüsü olamıyor!) Katolik kilisesi pazar günlerini bu işe ayırıyor ve insanları evet demeye çağırıyor. (Katoliklerin yıllardır bitmeyen misyonerliği!) Ülkenin kıyı kesimleri halihazırda eğitimsizken ve devlet buna hoşgörüyle (!) göz yumarken, şiddeti ve karışıklığı bozmadan bu bölgelere ziyaretler yapıyor. Halk çeşitli vaatler ve hediyelerle evet oyu için ikna ediliyor. Bu hediyelerden birinin halka alkol almak olduğu söylendi bana. Bir/birkaç biraya evet diyen insanlar için oy kullanmayı kolaylaştıracak otobüs hizmetleri de mevcut! Bu size de birşeyler çağrıştırmıyor mu?

Ve propagandalar meyvesini veriyor; halk özgür iradesiyle evet diyor! Ardından da muz çiftliklerini, ananas bahçelerini komik rakamlara bu yabancılara kiralamaya ve satmaya başlıyorlar. Artık, bir zamanlar kendilerine, daha önceleri de atalarına ait olan bu muz çiftliklerinde işçiler! İşçi demek de çok yerinde olmayabilir çünkü devletin yayınladığı istatistiklere göre, ücret skalasının en altında bu muz işçileri kalıyor. Yani rakamlar öyle boyutlarda ki insancıl olmasa da nispeten normal bir hayat yaşayabilmeleri için bütün ailenin muz toplaması gerekiyor! Hem de hiç durmadan...

Ananasda ise konuya başka bir boyut daha ekleniyor. Ananasın yetişmesi oldukça uzun zaman alıyor. Meyvelerin yeni sahiplerinin ise bunu bekleyecek zamanı yok! Bu nedenle çeşitli kimyasallar kullanarak bu süreyi kısaltıyorlar. Bu kimyasallar ananas işçilerine zarar veriyor. Daha önceleri, ananas toplandıktan sonra ardında kalan artıklardan, köklerinden çay yapan, ananasın arkasında bıraktıklarını kaynatarak suyunda pirinç pişiren (ananas suyunda pişirilmiş pirinçler, balıklar...) halk, artık ananasa güvenemez oluyor! Bu bölüm kapanırken, yerli üreticilerin de rekabet şansının sıfıra yaklaştığı belirtilebilir.

Colorado bölgesi, meyve bahçeleri için savaş vererek kazanan tek bölge! Bu bölgede hala organik tarım yapılıyor. Buradan gelen ürünlerle az sayıdaki diğer yerli üreticilerin ürünleri, çeşitli pazarlarda satılıyor. Bu pazarlardan San Jose’de de bulunuyor ancak rakamlar dünyanın her yerindeki organik meyve-sebze rakamlarında olduğu gibi bir miktar daha yüksek. Sahi neden organik ve doğal beslenemiyoruz biz?

Muz ve ananasın yanında, bir de altın çıkarmaya çalışan Kanadalı bir şirket var. Kristof Kolomb’un ilk kez Kosta Rika’dan karaya çıkarak Amerika’yı keşfetmesiyle başlıyor bu toprakların altın çilesi aslında... Ne hazin ki o günden beri aynı yerde altın çıkarmanın kavgasında insanlar... Bergama’nın yağmur ormanları versiyonu ve detaylarını aşağıdan okuyarak bir fikir edinebilirsiniz.



Elbette tüm bunlar, detaylı araştırılarak yazılması gereken konular ancak ben sadece duyduklarımı paylaşıyorum. Bu konuşma ise şöyle bir diyalog ile başlıyor:

-       Puerto Viejo’ya kadar gitmişken Limon’a da gitmek istedim; çünkü sadece 55 km uzaklıkta. Ancak o bölge çok tehlikeli diyorlar, kimse de gitmek istemiyor. Öyle mi gerçekten?
-       Öyle denilebilir. Orada hükümetin de görmezden geldiği hayatlar yaşanıyor. Halk işsiz ve fakir. Bölge sahil şeridi olması nedeniyle turistik olabilir ama ancak otelin ya da restoranın olursa geçinebilirsin. Bunlar için de yerli halkın parası yok. Dışardan yabancılar gelip açıyorlar, yerli halk ise sadece düşük ücretlerle çalışabiliyor. Çocuklar okula gitmeyi bırakıyor. Çeşitli çeteler kuruyor ya da mevcutlara katılıyorlar. Bu bölgelerden insanlar ancak San Jose gibi büyük şehirlere gelirlerse iş bulup çalışabiliyorlar fakat bunun için de pek bir eğitimleri yok. Zaten devlet San Jose’yi kalabalıklaştırmak istemiyor. Bu ve başka birçok nedenle orada devam etmekte olan hayata ses çıkarmıyor. Zaten TLC kabulü döneminde de onlardan oy aldı......


Bugün, Puerto Viaje’ye giderken yol boyunca gördüğüm meyve bahçelerinin bu ülkeye ait olmadığını öğrendim. Ama senaryo yağmur ormanlarında da geçse, tanıdık gelmiyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 4.0 International License. Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.