Günümüz insanlarının “Bu çılgınlık!” olarak tanımladıkları
eylem ve düşüncelerin aslında NORMAL olduğunu iddia ediyorum. Neden mi?
Modern toplumların, ekonomik sistemlerin gürültülü
gezegeninde, aslında küçücük bir noktadan bile ibaret olmayan insan, etik olarak adlandırılan kavramları da
çiğnememeye gayret göstererek düzenini kurmaya ve sürdürmeye çalışır. Bu
düzenin kendi içindeki sessiz kurallarına bağlı kalmak onu aslında kendinden
milyarlarca ışık yılı uzaklaştırır. Güzel giyinir ama bir yeri çıplaktır. İyi
yemekler yer fakat ruhu bir türlü doymaz. En güzel manzara karşısında
yalnızlığını duyumsar. Tüm bu maddi güce, sevmediği işe uzun zamanlar boyu
devam ederek ulaşır. Dolayısıyla akış
nedir hiç anlayamaz, buna yaklaşamaz. (Böyle bir kavramdan haberi de
olmayabilir.) Toplum tarafından kabul gören ilişkiler yaşar, evlilikler yapar
ama ruh eşini bulamaz, çoğunlukla aramaz da. (Böyle bir kavramdan da haberi de
olmayabilir.) Sonra iş çıkışlarında arkadaşlarıyla buluşur ve Sex and the City tadında, bir içkiyle
ilişkisini ya da evliliğini sorgular. Kendisiyle aynı sosyal konumdaki cici
arkadaşları, üzüntüsünü paylaşır ama mevcut durumu da sürdürmesi yönünde
nasihatler verirler. (Neden insanlar mutsuzluğa tam destektir? Neden
üzülüyormuş gibi yapıp aslında içten içe kendileri o durumda olmadıkları için
tatlı bir mutluluk duyarlar?) Ve bütün bunlar normaldir, öyle mi?
Hayır, tüm bunlar çılgınlıktır! Yukarıdaki döngünün dışında
kalan eylem ve fikirleri çılgınlık
olarak nitelendirmektedir günümüz modern insanı. Oysa çılgınlık bu içi boş
hayat tarzıdır. Sevmediğin işi sürdürmek, tatmin olmadığın ilişkiler yaşamak,
hayallerini ertelemek ve hatta hayal kurmaktan vazgeçmektir. Dünyaya geliş
amacımız, bizden önce kurulmuş bahtsız düzeni sürdürmek değildir. Aslında
hepimiz, hayallerimizle, farklılık ve farkındalıklarımızla renk renk doğarız.
Sonrasında aldığımiz eğitim, içine doğduğumuz aile, birlikte yaşadığımız toplum
ile birlikte renkler solmaya, tek renk belirlemeye başlar. “Normalleşiriz.”
Artık normal olmak, minimum risk maksimum düzen demektir.
Bana kalırsa, bunun, bugün kınadığımız Orta Çağ
kiliselerinin yaptığından bir farkı yoktur. Normalleşebilmek için gerçekte
yapmamız gereken; içimize dönmek ve bastırdığımız tüm seslere kulak vermektir. Onlar değil ben ne istiyorum? Kimi
istiyorum? Hayal kurmayı ne zaman bıraktım? sorularını cevaplamak ve bu
yönde gerekli değişimlere cesaret etmektir.
Nerden mi biliyorum? Ben de biraz çılgınlık yaptım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder