Ne yaparsak yapalım bir yanımız arabesk kalıyor sanki.
Stephen King okuyoruz, Ken Robinson izliyoruz, bir yanımız
arabesk. Bilimsel düşüncede ısrarcıyız, araştırmalarımıza fon arıyoruz, sağdan
yanaşan bir kırıklık. Fazıl Say dinliyoruz, hatta doğru söylüyor diyoruz, ama
derinden bir Ferdi Tayfur. Kaçımız bilmiyoruz şarkı sözlerini Orhan
Gencebay’ın? Yok canım illa
ki bir yerlerde duymuştuk. Yalan, eşlik de ettik o şarkılara biz. Hatta
kaşlarımızı indirip yanık yanık söyledik. Bir yanımız melankolik, inkarsız.
Sadece yağmurlu günlerde de değil üstelik. Fikret Kızılok ile tatlı tatlı
başlayıp, ince ince çöküyoruz. Sonunda Müslüm Gürses’den Nilüfer dinlerken
buluyoruz kendimizi. Kafalar karışık; “ Hayat berbat ve bu çok iyi!”
Hani karlar eriyip güneş açtığında son bulacaktı dertlerimiz.
Ama ‘güneş olsa da ısıtmıyor’ diyen yanımız baki. Nerden öğrendik biz bu
oryantal acı çekişi. Kıvrak hem de derinden. Tabii doğduğumuz topraklarda var.
Rakıyı açıp Müzeyyen Ablayla başlayan gecelerin Batsın Bu Dünyayla sonlandırılışına tanığız. Hatta alışığız. Bundan
mıdır o topraklardan uzaklaşsak, rakıya hasret kalsak ve hatta güneşe doysak da
dilimizden düşmeyen bu arabesk. Her terimi Fransızca olan balede bile arabesk
diye bir duruş var. Hadi bakalım, neresinden tutalım?
Ah ne acılar çektik! Tamam yalan değil, bizim geldiğimiz
topraklarda hiçbir şey normal değil ki anlayamadan çektik acılarını. İyi de
çektik bitti! Yok, bitmeeez. Ne zaman ki herşey çok normal ve fakat küçük bir
fiske gelir bir yerlerden işte orda başlar arabesk. Dön geriye, dön geriye. Biz
böyleydik, böyle yapardık ve bu çok doğal değil mi? Doğal ama hoş değil.
Dalga geçtiğimiz Ankara havalarında kendimizden geçerek oynayışımız
rakıdan ama İbrahim Tatlıses efkardan, öyle mi? Hayır efendim, hepsi içimize
gömdüğümüz, en derine ittiğimiz arabeskten. Acılarımız, umutsuzluklarımız,
korkularımız çıkıverir hemen. Oysa niye arar insan bir gedik, hunharca kendine
eziyet edecek bir sebep? Hani umutlarımız, neşemiz? Hani güneş açınca,
sevgilimize kavuşunca, istediklerimiz olunca dünya bambaşka bir yer olacaktı?
Onu biz uydurduk, dünya değil, sadece bizim dünyamız başka bir yer olacaktı ki
biz onu bile beceremiyoruz! Kafalar her daim karışık; en az iki kişi olmak
suretiyle konuyu irdeleyen oturumlar gerçekleşiyor böyle zamanlarda.
-Yarın opera kaçta hayatım?
-Ah neden böyle davranıyor; sevmiyor mu?
-8’de sanırım.
-Nedir bu huzursuzluğumuz, huysuzluğumuz, yalnızlığa kaçış?
İşte tam orada bizi bekler arabesk. Biraz gitti mi gülümseme,
biraz uzaklaştı mı güzellikler, peşinden koşmaktan ya da dur gitme demekten
daha kolaydır onun bizi yakalaması. Sonrası “ Sensiz olmaz, sensiz olmaz”…
Acıda ısrarcı bir toplumun çocuklarıyız nihayetinde. Bir
tarafımız hep oryantal hep Doğulu. Mozart’ınki de acı mı yahu, sen bir de şu
klarneti dinle!
Bir bıraksan peşimizi arabesk…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder