1 Aralık 2015 Salı

DENİZE KARŞI İÇ ÇEKEN BİR KADIN

Küçük bir Fransız köyü, susan kızgın bir kadın, sonsuz deniz… Öfkesine yakın, mutsuzluğuna aşinayız sanki… Sanki oradayız, oradaydık. En azından bir keresinde geçerken uğradık.

Angelina Jolie Pitt’in yazıp yönettiği ‘By the Sea’, hikayenin bir kadın tarafından kaleme alındığını hissettiriyor. Bir kadının üzüntüsünü, çok istemesine rağmen affetmekte zorlanışını, kelimelerin lüzumsuzluğunu ve konuşmanın yersizliğini yaşatıyor. Bir adamın belki geç kalmış çabasını, mutlu evlilikleri, mutsuz evlilikleri ortaya çıkarıyor, yitirilenleri düşündürüyor.

Ne zaman düğüm olur insanlar? Neden içinden çıkamazlar? En güzel başlangıçların hazin sonları… Ama neden? Kişiler mi ayrı ayrı güçsüzdür yoksa aralarındaki bağlar mı?  Fedakarlık nedir? Nasıl ve neden yapılır?  Bir kadının yaşam sevinci ve enerjisi nasıl yok edilir? Sonra, enerji yoktan var edilebilir mi? Bu termodinamiğe aykırı değil mi? Gerçekten denizin bile aydınlatamayacağı karanlık taraflarımız mı var? Ne kadarını saklıyoruz susarken?

Soruları uzatmak gereksiz. Hem zaten soru sormak felsefenin işi, benim değil.
Ne var ki üç farklı evlilikte, farklı benlikler sorgulatıyor film. Farklı benliklerimiz ve her birine ait hisler… Yeni evlilerin heyecanı, eskimiş ve yıpranmış çiftlerin birbirlerine dokunamayışları, kaybedilenin ardından tutulan katıksız yas, derin özlem. Ve her akşam eli boş dönmesine rağmen inatla her sabah denize açılan, kürek çekmekten vazgeçmeyen bir balıkçı.

“ Well done baby! You destroyed a happy marriage.” repliğine rağmen Dağıtın ama bırakmayın kokuyor. Umudu yitirmek mi? Tamamen mi? Hayır, bunun için çok erken. Mutlaka tutunacak birşey kalmıştır.

Öyle. Her zaman vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 4.0 International License. Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.