Yine mi bilim kurgu filmleri, yine mi felaket senaryoları?
Evet, ama bir dakika bekleyin; bu kez farklı bir açıdan!
Bu kurmacalarda mutlaka birisi, örneğin bir veya bir grup
bilim adamı, sağlık görevlisi ya da devlet yetkilisi, halkı uyarır. Çoğunlukla
felakete çok kısa zaman kala gelir bu uyarı ancak yine de bakınız halk
uyarılacak kadar şanslıdır.
“Fay hattı kırıldı, büyük deprem geliyor. Şehri boşaltın!”
“Virüs yayılmaya başladı, salgından korunmak için
evlerinizden çıkmayın!”
“Göktaşı çarpacak, sevdiklerinizle vedalaşın!” (Bu durumda
halk da pek şanslı sayılmaz tabii, ama genelde bir çözüm bulurlar!)
Aslında kurmacanın başından beri ordadır bu bir grup bilim
insanı, orda ve olacakları kestirmeye çalışmakla meşgul. Peki neden daha erken
gelmez bu uyarı? Çünkü bazen anlamaları uzun sürer bazense ki asıl acı olan
budur, bir devlet yetkilisi izin vermez halkın bilgilendirilmesine. Panik
olurlar der, siz yanlış biliyorsunuz der, bir şeyler der ve felakete de
hoşgeldin demiş olur. Kendinin kaçtığı da görülmüştür.
Toplum olarak, bir ya da bir grup bilim adamı tarafından
uyarılacak kadar şanslı olduğumuzu varsayalım. Diyelim uyarıldık; hiçbir
uyarıya kulak asmayan toplumumuzda, bilim adamını kim ciddiye alır ki? Nitekim
“İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor” diye ülkeyi her yerde uyaran bilim
adamına bir taraftan Deprem Dede adını takip eğlenen, diğer yandan Türkiye’nin
en seksi adamı seçen bir toplumdan söz ediyoruz!
Başka bir düşündürücü nokta ise toplumumuzun söylenenin tam
tersine yani deyim yerindeyse burnunun dikine gitmesi. Yani “Kaçın, saklanın”
dense ısrarla evinden ayrılmaz; “Evinizden çıkmayın” dense ne oluyor burda yahu
diyerek merakından sokaklara çıkar. Hatta yardım yerine yağmaya gittiği de
görülmüştür.
Bu tutum da felaketi engellemek bir yana, olacaklara ivme
kazandırır. Yeniliği sindiremeyen, eğitimi yetersiz insanlık, kendi sonunu
getirebilir.
Çok mu kurgu dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder