Chopin severim. Yağmurlu bir sabaha en çok o yakışır. Hafif
hafif piyanoda gezinen parmaklar, acelesiz, telaşsız ve fakat yer yer hüzünlü.
Yağmur hızlanır, o hızlanmaz. Yağmur ıslatır, o panik yapmaz. İçlerinde en
hislisidir; sanki ne Mozart ne Bethoven aynı etkiyi bırakmaz.
Tchaikovsky’nin de tartışmasız yeri vardır bende. Hele de
yılın son günlerinde her yer Fındıkkıranken! Adeta dünyanın büyük bölümünde
Aralık ayı ona tahsis edilmiştir. Onunla Sugar Plum Fairy olmak eğlencelidir,
hayaller kurdurur. White Swan olmak hoştur, dinlendirir, sevdirir. Black Swan
olmak zordur, kavgadır, ürkütür. O, bilir ruhun her yerinde gezinmesini ve her
yerine dokunur geçer. Güzelle çirkini, iyiyle kötüyü temsili bırakmaz elden.
Karanlık yanımızı, aydınlık tarafımızdan ayırır ama ikisini beraber koyar
ortaya, çekinmez.
Bach derindir, aklımın derinliklerindedir. Hep birşeyler
anlatmaya, göstermeye çalışır sanki. Tchaikovsky’nin klasikliğinin yanında daha
modern bir duruş sergiler bana kalırsa. Öyle ya, klasik bale denilince Tchaikovsky,
modern dans ise Bach. Güzeldir, özeldir. Dizler daha kırık, beden daha
bağımsızdır. Yıkmaz, dökmez, dağıtmaz. Pek ağlatmaz, çok güldürmez. Tıpkı
modern zamanlar gibi.
Ama yine Chopin…Her şeye, herkese rağmen ille de Chopin. Prelude
in E Minor Op. 28 No. 4 örneğin. Onunla yavaşça elleri ardından kolları havaya
kaldırmak ve hafif dalgalarla yerçekimine bırakmak… Takip eden yumuşak bir pirouette
…Onunla daireler çizmek, süzülmek bambaşkadır. Chopinle herhangi biri olmak
biraz hüzünlü, biraz aşık, biraz savunmasızdır; gülümsetir. İnsanın kendi içine
kendi eliyle dokunması gibidir. Mutsuzluktan ağlatmaz. Bilinmeyen ama farkında
olmadan hep aranan bir şeyi/o şeyi keşfetmenin huzuruyla göz yaşartan tatlı bir
histir. Chopin ruhun her yerinde gezinmez belki ama gözüne kestirdiği yere
farklı tonlarda tekrar tekrar temas eder. Defalarca ve fakat her seferinde
farklı vurguyla.
Yağmurlu bir günde, Chopin’le bulut olun; ruhunuzu
ödüllendirin. Neden bahsettiğimi anlayacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder