Bu kez rotamızı St Louis’e, yani Bay Area’dan Mid-West’e
çeviriyoruz. Bir sebepten içerilere doğru süzülüyoruz ve bu yer değişiminden
hoşlanıyoruz!
St Louis, 20 Mart sabahına kar ile uyandığımız, gri ve soğuk
bir şehir. Neyse ki bu cümlenin devamını önleyen güneşi de görüyoruz! Güneş,
her şehre yakışır ya, her yeri aydınlatır; içimiz ısınınca biz de St
Louis’e ısınıyoruz!
Mississippi nehrinin kenarına kurulmuş bu şehrin en ünlü, en
turistik yapısı nehrin kenarındaki yüksek kemer. Gateway Arch adındaki bu kemere tırmanabiliyor ve şehri tepeden
izleyebiliyorsunuz. Ne yazık ki ziyaretimiz süresince tadilatta olduğundan, biz
bu deneyimi yaşayamıyoruz.
The Gateway Arch |
Nehir kahverengi, çamurlu, bulanık bir su. Bu rengi önce
havaya, yağmura yoruyoruz fakat sonra öğreniyoruz ki hep böyleymiş. Mississippi’nin
kenarına kadar gidilir de bir nehir turu yapılmaz mı diyerek atlıyoruz bir
saatlik riverboatlardan birine. Fakat
o da ne! Katettiğimiz mesafede görülmeye değer hiçbir şey yok nehir boyunca!
Birkaç köprü, altından geçtiğimiz. Onun da alası var San Francisco’da! Biri
boğaz mı dedi? İstanbul boğazını hiç karıştırmayalım lütfen! O, dünya
harikalarından biri ve buralardaki kıyaslara girmeye tenezzül etmez!
Nehrin kenarında başka neler var derseniz, buyrun burada: http://www.gatewayarch.com
Şehirde gezilecek başka ne sokaklar, ne semtler var derken
önce şehir merkezindeki Washington Square’de yemek yiyoruz. Amerika’da hep
olduğu gibi yine Yelp yardımımıza koşuyor ve kendimizi π Pizza’da buluyoruz. Deep Dish Cornmeal Crust pizzalarından
birini yiyoruz ve pizza hamurundaki mısır unu tadı bizi Ratatouille yiyen gurme Ego gibi memleketimize götürüyor! Adındaki deep (derin) kelimesinin hakkını veren bu
pizzanın büyüğünü iki kişi biteremiyoruz fakat buna rağmen bir de apple pie
(elmalı turta) istiyoruz. Yediğim en lezzetli elmalı turta ile işte böyle
karşılaşıyorum!
St Louis’in yemeklerinin daha lezzetli olduğunu seziyoruz ve
başlıyoruz yiyip içmeye. Bundan sonra anlatacaklarım, ne şehrin müzeleri ne de
mimarisi. Hep boğazımdan geçenler!
Washington Square, sağlı sollu kafeler ve restoranlarıyla
uzun bir cadde. Bu cadde üstünde sabah
kahvaltısı için uğradığım bir mekan da Caruso’s Deli. Harika sandviçleri ve çalışanların
güler yüzleri sabahımı neşelendiriyor.
Şehir merkezindeki bir başka kahvaltı noktam ise Rooster. Tercih
krep ise es geçilmeyecek bu mekan sabahları oldukça kalabalık. Ağzımda eşsiz bir
lezzet bırakmıyor fakat hiç de kötü değil hatta oldukça iyiler! http://roosterstl.com
Bailey's Chocolate Bar |
Şehir merkezindeki ilk akşam durağımız muhteşem menüsü ve yemekleriyle Broadway Oyster Bar. Harika soslarıyla istridyeler, timsahlı (alligator sausage) tacolar, muffulettalar ile güzel bir akşam yemeği… İşte buranın tadı damağımda kalıyor! http://www.broadwayoysterbar.com
Bridge Tap House and Wine Bar, şehir merkezindeki akşam duraklarımızın ikincisi. Çok da eski olmadığını öğrendiğimiz bu mekanda servis biraz yavaş fakat şaraba eşlik eden yiyecekler leziz ve farklı. Yeni tatlar, güzel şaraplar, hoş bir mekan…http://thebridgestl.com
Şehir merkezinden çıktığımızda da bizi yine güzel kokular, değişik lezzetler bekliyor.
Bu küçük seyahatteki favori mekanlarımdan biri Lafayette Square’deki Bailey’s Chocolate Bar oluyor. Amerika’ya geldiğimden beri ilk defa kahve-kanyak bulabiliyor ve buna çılgınca seviniyorum! Soğuk St Louis günüme sıcacık bir tesadüf olarak teşrif ediyor bu mekan. http://baileyschocolatebar.com
Lafayette Square, şehirde görülebilecek şirin yerlerden biri. Güzel mimarileriyle evler ve alanın ortasında büyük bir park, etrafta küçük kafeler…
Son durağımız ise The Delmar Loop. Burası da
Washington Üniversitesi’ne yakın olan ve her köşesinde çeşitli aktiviteler
bulunan uzunca bir cadde. Ne var burada
diye merak ederseniz, işte yanıtı: http://visittheloop.com
Olumsuz deneyimlerimiz ise kaldığımız hotel (The Westin) ve
çokça kullandığımız taksiler (Uber) ile sınırlı. Hotel 4 yıldızlı olmasına rağmen, ne hizmet ne de
temizlik bunu yansıtmıyor. Günlük oda temizliği sadece yatağı toplamaktan
ibaret olan hoteldeki güvenlik görevlileri de oldukça kabalar. Uber ise şehirde
henüz yaygın değil. Bazı taksi şoförleri, uygulamada kendilerine 5 yıldız vermeden
sizi taksiden indirmedikleri gibi, bazıları da yolları, güzergahları
navigasyonla bile bulamıyor! Şehirdeki taksi sayısı az olduğundan aynı taksi şoförü
ile karşılaşmak da mümkün!
Olumsuzluklar canımızı sıkamaz! Ne var ki dört günde bu
kadar çok yemenin (tatlı) pişmanlığıyla dönüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder