Fotoğraf: Özgür Keleş, Creative Commons |
Geçen yıl bu zamanlar, birkaç mevsim evvel bugünler, rakılı
akşamlarda bu saatler diye sayıklayarak anıyorum bugün kendisini.
Şehirlerin ama en çok denize kıyısı olan yerlerin insan ruhundan daha derin olduğuna inanıyorum. Bu da beni, kaçıp saklandığımız bu sahil kasabasına da bir kadeh uzatmaya sevk ediyor.
Sana içiyorum tatlım, renklerine!
Sakinliğine!
Şehirlerin ama en çok denize kıyısı olan yerlerin insan ruhundan daha derin olduğuna inanıyorum. Bu da beni, kaçıp saklandığımız bu sahil kasabasına da bir kadeh uzatmaya sevk ediyor.
Sana içiyorum tatlım, renklerine!
Sakinliğine!
Küçüklüğüne ve derinliğine!
Bir kayanın üstünden denize sarılan Marina Pansiyon’a!
Köşede közde
kahve yapan ve her fırsatta bizimle sohbete tutuşan Reyhan ablaya!
Tüm balıkçılara, canlı balığa!
Akşam oldu mu kadeh seslerine karışan udlara kanunlara!
Hemen “Ortaya bir salata yaptırıyım mı?” diyerek koşan
garsonlara!
Tefleri akşama hazır etmeye söz veren ve gerçekten balık
yediğimiz restoranda bizi bularak tefleri teslim eden dükkan sahibine!
Kahvenin yanında çeşit çeşit lokumlar, reçeller servis eden
Lütfiye’ye!
Akşam üzerleri dolup taşan çay bahçelerine, o kalabalıkta
illa ki karşılaşılan tanıdık birilerine!
Güneşe, denize, sabah dinginliğe!
Ağlayan ağaca, kaleye!
Limana, gün batımına, aşkıma kavuşmama!
Dondurma satanlara, mısır diye bağıranlara!
Yokuşlara, inişlere, denize varışlara!
Kaçışlara, koşuşlara, yeni başlangıçlara!
Her tatilde insan hücumuna uğrayan daracık sokaklarına!
Köşe başlarına, tahtacılara, gümüşçülere, aynacılara!
Gündüz rakılarına, akşamüstü efkarına!
Üzerine ne de yakışan dolunaya, varlığına!
Çok özledim be kokusunu çakıl taşlarının!
Bu akşam… Sana… Orda olmana… Hep…
Çok özledim be kokusunu çakıl taşlarının!
Bu akşam… Sana… Orda olmana… Hep…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder