6 Eylül 2016 Salı

TUHAF

Söyleyecek çok şeyi var hepimizin. Susuyoruz.
Susup dinlememiz, dinleyip öğrenmemiz, hatta düşünmemiz gerek çokça. Avaz avaz bağırmalar, çığlıklar.
Bize gereken bir nefes arası. Tuhaf ki nefesimizi tutuyoruz.
İhtiyacımız olan saygı, biraz incelik, nezaket.
- Buyurun beyefendi ne diyordunuz?
- Lütfen hanımefendi, siz buyurun.
Gülümsemek, yüreklendirmek, gülümseyerek öğretmek, korkutmamak, sakinleştirmek…
Hoşgörü öğretilen bir şey midir?
Okumak, okutmak ve bir kitabın peşi sıra gitmek belki…
Fakat okunmamış bir kitabın değil!
Okunmuş tek bir kitabın da değil!

Vicdan okuyarak öğrenilen bir şey midir?
“ Sakladığın sürece istediğin günahı işleyebilirsin. Burası Türkiye!”*

İçimiz yumuşasın diye biraz daha merhamet. Sadece kardeşi olanlara mahsus olmamalı paylaşmak.

Her gün biraz daha gelişip, ilerlemeliyken, daha üretken, daha yaratıcı, daha umutlu, daha pozitif ve daha insancıl; nasıl oluyor da bu şiir sanki az önce yazılmış gibi hala? Tuhaf mı tuhaf…

TUHAF

siz tuhafı belki de
yaprakları yedi renkli
      bir merakeş menekşesi sanıyorsunuz
oysa tuhaf deyince ben
            bir tozlu kasabada bir tozlu tuhafiye
                  cıncık boncuk helva zeytin
                  krem pertev ve göztaşı
                  Çekoslovak kurşunkalem
                  öğrencisiz sarıdefter
                  cetvel silgi açıölçer
                  çıplak kadın fotoğraflı aynalar
                  solgun kuka iplikleri kazak şişleri
                  ve kurumuş birkaç sinek
                  ve şahiçe süreyya
                  ve keriman halis ece
                       güzellik kraliçesi
                  bir de bismillah
bir örümcek durmadan karıştırır eski defterlerini 
                                                                 nefretin
beklemek olur nefret
abdest almak olur nefret
ve namaz kılmak
tuhaf değil mi?

ve sonra
karanlık bir odaya birdenbire girince
elimi birdenbire orama bastırırım
        sanki korurum oramı karanlıktan
        sanki korumam gerekirmiş oramı karanlıktan
tuhaf değil mi?

alıştıra alıştıra kendimi karanlığa
adım adım yaklaşırım yasaklar ülkesine
           ve yatarım zenci kızla 
                  atımın gölgesinde
tuhaf değil mi?

bana karpuz bıçaklatır zenci kız
kaldırarak yıldızlara bacaklarını
tuhaf değil mi?

bana hep bir tuhaf gelir nedense
         bir zencinin ingilizce sayıklaması
çünkü ben hep sanırdım ki eskiden
         sarı saçlı mavi gözlü ve çok dişli bir çocuktur
                                                                    ingilizce
onu ancak ve ancak
            sarı saçlı 
            mavi gözlü 
            ve çok dişli çocuklar sevebilir
tuhaf değil mi?

ne zaman çarşıda bir anne görsem
çocuğunu arabada iteler gider
bir kanguru bana uzaklardan el eder
güle güle ölürüm krokodil'e

tuhaf değil mi?

bana bir de tuhaf gelen
      neron'ların hit'lerin sandıklardan çıkması
seçenlerin seçilenden korkması
rüşvetin papaz gibi girip çıkması
suçun ülke yönetmesi örneğin
              ve zincire vurulması suçlunun
bana hep tuhaf gelir nedense
tuhaf da değil hatta
bana hep komik gelir
               demokrasi oynaması bir diktatörün
               ve sırtlanın ağzında zeytin dalı tutması
çünkü tuhaf
bir tozlu kasabada bir tozlu tuhafiye
               sakızlar durur rafta
               üstünde besmelelerin

Hasan Hüseyin Korkmazgil
Haziranda Ölmek Zor

* Ece Temelkuran, " Devir", sy:294


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 4.0 International License. Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.